Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılını yaşarken, Amerika, Satürn’ün uydusu Enceladus ve Jupiter’in uydusu
Europa’da şaşırtıcı bir şekilde yaşam belirtileri ortaya çıkardı! Almanya,
Endüstri 4.0 ile adeta teknolojiyi zirveye taşıdı. ABD Ulusal Ateşleme Tesisi'nde
gerçekleşen efsanevi deneyde, deüteryum ve trityum izotopları birleşerek sadece
helyum üretmekle kalmadı, aynı zamanda enerji konusunda mucizevi bir açığa
çıkış gerçekleşti: Sisteme verilen 2,05 MJ enerji, tam 3,15 MJ enerji olarak
geri döndü!
James Webb Uzay Teleskobu ise adeta
bilim kurgu filmlerini aratmayacak şekilde Dünya’ya muazzam veriler göndermeye
başladı. Elde edilen ilk görüntüler, teleskobun göz alıcı kapasitesini ve
evrenin derinliklerindeki sırları gün yüzüne çıkarma gücünü sergiledi. Ancak
tüm bu bilimsel ve teknolojik ilerlemelere rağmen, bizim 100 yıldır üzerinde
durduğumuz konu hâlâ aynı: Laiklik!
Eğer bu ülkenin rejimine yalnızca ben
karar verebilseydim, şüphesiz Laiklik ilkesini adını değiştirirdim; Din ve
Devlet İşlerinin Ayrılması ilkesiyle çağdaşlık ve uygarlık yolunda daha da
ileriye giderdim. Cumhuriyet, 100. yılını kutlamaya zorlu bir yolculukla
erişti. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, bu Cumhuriyeti
kurarken adeta kanla yazılmış destansı bir hikâye yazdılar. Cumhuriyeti irfanla
yüceltmek bizim boynumuzun borcu olmalıydı; ancak ne yazık ki, kavram
karmaşaları içinde kaybolduk.
Tam 100 yıldır şunu anlamakta güçlük
çekiyoruz: 1096 yılında başlayan Haçlı Seferi hâlâ bir son bulmuş değil!
Bizler, mübarek Anadolu toprağında var gücümüzle mücadele ediyoruz ve bu
mücadele, görünen o ki hiç bitmeyecek!
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Cumhuriyetin 10. yılı kutlamalarında yaptığı konuşmada, “Az zamanda çok ve
büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek
Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti Türk
milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine
borçluyuz.” dedi. Mustafa Kemal, her bir ilkeyi Türk Kültürüne dayandırdı.
Unutulmuş, yıpranmış ve değersiz hale getirilen Türk Kültürünü adeta bir
çağdaşlık şölenine dönüştürdü ve Laiklik ilkesini öne çıkardı.
Laiklik ilkesi, sadece bir devlet
prensibi olmanın ötesinde, adeta bir tarihi emanet gibi değerlendirilmelidir.
Bu ilkeye düşmanlık edenler, 15 Temmuz'da maskelerini düşürmüş, aramızdaki
nifak tohumları birer birer belirmiştir. Türk kültüründe laiklik ilkesini ilk
ortaya koyan kişi, Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucusu, düşmanları titretip
topraklarına boyunduruk vuran Hakan Tuğrul Bey'dir.
Tuğrul Bey, kardeşi Çağrı Bey ile
birlikte adeta bir fetih rüzgârı gibi eserek, 1028-1029 yıllarında Merv ve
Nişabur'u fetheder, Belh ve Buhara'ya seferler düzenler. Sultanlık makamına
ulaşması, Gaznelilerle yapılan "Dandanakan" savaşında kazandığı
zaferle zirveye ulaşır. Abbasi Halifesi El-Meliku’r-Rahim'i esir alarak, adeta
halifelik makamını kucaklar. İbrahim Yinal'ın isyanını bastırarak hem dinin
direği hem de doğu ile batının sultanı ünvanına erişir.
Tuğrul Bey, 1060 yılında Bağdat'ı
himayesine alır, fakat halifeliği kabul etmez. Din ve devlet işlerini ayrı
tutarak, bu ilkeyi dünya sahnesine ilk defa Türklerle tanıştırır. Eğer din
işleri devlet yönetimine dahil edilirse, orada dirlik olmayacağına inanır ve
tarih sahnesinde bu ilkeyi savunur. Tuğrul Bey, "Din işlerini halife,
devlet işlerini de sultanın yönetmesi gerekir." diyerek, dünyada laik bir
sistemi benimseyen ilk lider olma unvanını taşır.
Bugün, laiklik ilkesine düşman
olanlar, aslında Türk kültürüne ve Ata Mirasına karşı bir ihanet içindedir. Bin
yıldır dışarıdan başaramayan düşman, içeriden milleti bölmeye çalışıyor. Ancak
unuttukları bir gerçek var! Bu vatan için, ülkeyi bölmek isteyenler kadar
cesurca kanlarını dökecek Türk Gençleri de var olacaktır!
Kalemine sağlık...
YanıtlaSilKalemine sağlık adam.
YanıtlaSil