ATATÜRK VE ÇOCUK

Mustafa Kemal ATATÜRK, “Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım! Bu sebeple milli bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir.” demiş ve bağımsızlığa giden yolda en önemli adım olan meclisin açıldığı 23 Nisan gününü çocuklara “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak armağan ederek dünyada bir eşi ve benzeri daha bulunmayan eşsiz bir davranış örneği sergilemiştir. Dünyada bu davranışı sergileyen ve çocuklara bu denli değer veren bir başka lider yoktur. Sadece çocuklara mı? Memleketin gençlerine, kadınlarına, köylüsüne, işçisine ve daha birçok kesime ayrı ayrı değer vermiş ve onlar için her konuda birçok çaba göstermiştir. Harp yıllarının en kötü koşullarında dahi çocuklarla ilgilenmekten geri kalmamış, birçok çocuğu koruması altına almıştır. Atatürk’ün manevi evlatları; Afet, Sabiha, Afife, Zehra, Rukiye, Nebile, Ülkü, Abdurrahim ve Mustafa’dır.
Büyük Önder’in çocuk sevgisi çok büyük idi. Çocukları geleceğin ışıklı çiçekleri olarak görmüş, onlara her konuda güvenmiş ve her fırsatta onlarla sohbet etmiş, dertleşmiştir. Vedat Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e baktıktan sonra: “Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum” der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar; “Öyleyse, gel öp” der. Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da: “Biz de.. Biz de..” diye bağırırlar. Böylece tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle: “İşte benim kuşaklarım” der.
Geleceğin teminatı olarak gördüğü çocuklara olan güvenini her fırsatta dile getirmiş, 1922 yılında Bursa ilini ziyareti esnasında kendisini karşılayan çocuklara şöyle seslenmiştir: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Türkiye’nin geleceğinin emanet ettiği çocuklara en kaliteli eğitimin ve yaşam koşullarının verilmesi için bütün imkanların bu doğrultuda kullanılması talimatını vermiştir.
Atatürk’ün çocukları sevdiği kadar Cumhuriyet’in çocukları da O’nu çok seviyordu. Bir yurt gezisi dönüşünde, Çankaya Köşkü’ne gelen yüzlerce mektup arasından bir mektubu genel sekreter, Atatürk’e okumuştu. Mektup, Samsun’dan İnönü İlkokulu 5. sınıf öğrencisi Bahri’den geliyordu. Mektup şöyle idi:
“Çok Sevgili Gazi Babama;
Yurdumuzu şenlendiren, benliğimizi koruyan büyük kumandanın mübarek yüzünü görmek için bütün Türk yavrularının kalbinin çarptığını çok yakından bilirsiniz, değil mi? İşte bu küçük yavrunuz olan ben de bir gün olur elbette sizi görürüm diye düşünüyordum. Bu düşüncelerim gün geçtikçe artıyor, kalbimde yanan ateş beni yakıyordu. Bir gün vücudumda hafif bir kırgınlık duydum, yatağa yattım. Tam 15 gün hastalandım. Ümidim kesilmişti. Bir gün Samsun’a geleceğinizi haber verdiler, dünyalar kadar sevindim. Ne iyi ben de Gazi Babamı göreceğim diyordum. Fakat yataktan kalkamıyordum. O kadar üzülüyordum ki, Samsun’a geldiğinizi öğrendiğim dakikada kendimde iyiliğe doğru bir hâl gördüm. Bunun sizin muhabbetinizden geldiğine inanarak “Allah’ım dedim, eğer ben de yataktan kalkar ve iyi olursam dünyada yegâne malım olan sevgili tayımı Aziz Babama armağan edeceğim dedim. Ve günden güne iyileşerek büsbütün ayağa kalktım. Mektebime devama başladım. Şimdi bu adağı yerine getiriyorum. Bu küçük yavrunuzun candan kopan, gönlünden gelen bir hediyesini kabul etmenizi rica eder, ellerinizden öperim Sevgili Gazi Babam.”
Samsun İnönü İlkokulu 5. sınıf talebelerinden 23 numaralı Bahri. 
Mektubu dinledikten sonra Gazi Babanın gözleri dolmuş, tebessüm etmişti. Bu sevgi tarifi olmayan büyük bir servetti onun için. 
Atatürk için çocuk “sevgi” demek idi. Çocukların riyakarlık bilmeksizin bütün davranışları onun hayli hoşuna giderdi. O’nun çocuğu yoktu ama bütün Türk çocukları O’nun öz yavruları gibiydi. Ömrünün son yıllarını da bu sevgiden ötürü bir çocukla geçirmiş idi. Ülkü; Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuk sevgisinin adeta bir simgesi haline gelmişti.
Evet, Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuk sevgisi çok büyüktü. O’nu görme ve bu sevgiyi tatma şerefine nail olanlar dışında yeni nesil bu sevgiyi ne kadar anlayabildi? Anlamak için ne kadar çaba gösterdi? “Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.” sözünden almamız gereken feyzi ne kadar alabildik? Bir gün Atatürk’ü herhangi bir kalıba sığdırmadan, bir siyasi cepheye ait etmeden kabul edebiliriz ve anlayabiliriz. 
Eşsiz bir dünya lideri olduğunu her seferinde dile getiriyoruz. Aslında bunu bizden çok yabancı ülkeler dile getiriyor. Çocuk sevgisi konusunda da eşsiz bir lider olduğunu tekrar söylemek istiyor ve ondan sonra gelen hiçbir liderin O’nun çocuklara olan sevgisi gibi bir sevgileri olmadığını dile getirmek istiyorum. Hiçbir cumhurbaşkanı veya başbakan bir çocuğu elinden tutup resim sergisi gezmeye götürmedi, protokol sırasının en önüne oturtmadı mesela. Bir lider tarafından salıncakta sallanan çocuk gördünüz mü? Hayır. 
21. yüzyılda biz de hala Atatürk’ün çocuklarıyız. Bunu tüm kalbimizle hissedip her fırsatta dile getiren, kurduğu cumhuriyetin ve büyük zorluklarla bize hediye ettiği vatanın bekçileri olarak. 
Her yıl Anıtkabir Komutanlığı’na çocuklardan mektuplar geliyor. Doğusundan, Batısından. Bakın cumhuriyetin bekçilerinden biri olan küçük Merve Atasına nasıl sesleniyor:
“Selam Sana Ey Atam,
Ben dokuz yaşında senin bu ülkeyi emanet ettiğin ve ‘Çocuklar, bizim geleceğimizdir’ dediğin, onlara güvenip, inandığın çocuklardan bir tanesiyim. Bugüne kadar seni, senin ilkelerini ve senin değerlerini öğretmenimden dinledim. Kitaplardan okudum. Seni dünya tanımış ve kabul etmiş. Senden sonra senin gibi bir lider gelmemiş ve belki de gelmeyecek. Ama biz çocuklar senin kurduğun Cumhuriyet’e, senin devrimlerine, senin ilkelerine bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sahip çıkacağız. Bugün senin huzuruna çıkıp Anıtkabir’i ziyaret edeceğiz. Bunun sözünü sana bir daha vereceğiz. İyi ki senin gibi bir liderimiz varmış, iyi ki bizim Atatürk’ümüz olmuşsun. 
Rahat uyu Atam! Senin yolunda, senin istediğin gibi yürümeye devam edeceğiz. Seni hep sevdik, hep seveceğiz. 
Ne Mutlu Türküm Diyene!”
Merve Demirbilek, Kartaltepe İlkokulu
15.11.2013
Ruhun şad olsun Büyük Atatürk! Türk çocuğu, asil kanının ona verdiği kuvvet ile atalarını tanıyacak ve daha büyük işler yapacaktır.

Yorumlar