BİZ HALA MUSTAFA KEMAL'DEN YANAYIZ!



Birinci Cihan Harbi, İttihatçıların hayallerindeki gibi geçmiyordu. Osmanlı’nın her cephede sefalet, kan ve gözyaşı içerisinde yenilgisi, Anadolu Toprakları ve İstanbul üzerine kara bulutların gelmesinin bir habercisi idi. Mustafa Kemal Paşa o çok medet umduğumuz Araplara karşı Halep’te meskûn mahal savaşı verirken Mondros Mütarekesi imzalanarak Osmanlı teslimiyetini ilan etti. İttihat ve Terakki yönetimi son bularak yerine işbirlikçi Damat Ferit hükümeti getirilmiş, tahta ise kukla Vahdettin çıkarılmıştı. Enver, Cemal ve Talat olmak üzere İttihatçılar yurtdışına gidiyordu. Mustafa Kemal bu kara haberi Halep’te almıştı. Kendisine ordunun silah bırakması gerektiği gerekliliği bildirilmiş, Antakya’ya ayak basacak İşgal kuvvetlerine mâni olunmaması iletilmişti. Mustafa Kemal Paşa ise buna izin vermeyeceğini Antakya’ya ayak basan işgal kuvvetlerine direniş göstereceğini söylemesi üzerine, görevinden alınarak İstanbul’a çağrıldı. İstanbul’da memleketin düşmandan nasıl temizleyeceğini düşünerek Millî Mücadele’nin ilk planlarını oluşturmaya başladı. O sırada yurdun dört bir yanı işgal ediliyor. Alparslan Komutasında Anadolu’ya giren Türklerin serüvenine son verilmek isteniyordu. İlk yerel direnişler başlamıştı. İşgal kuvvetleri, direnişlerin son bulmasını aksi takdirde, her yerin işgal edileceğini ilan etti. Mustafa Kemal Paşa saraya çağırılarak Padişah Vahdettin tarafından Hristiyan ahaliyi korumak ve işgal kuvvetlerine direnen Türk ahaliyi bastırmak üzere 9. Ordu Müfettişi olarak göreve gönderildi. Mustafa Kemal Bandırma Vapuru ile Samsun’a ayak basmadan 1 sene önce gazeteci Ruşen Eşref’e verdiği bir fotoğrafının üstüne şu yazıyı yazmıştı. ''Her şeye rağmen, muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.''

İşte Mustafa Kemal Samsun’a ayak bastığında direnişi bastırmak yerine canından, kanından çok sevdiği milletinin bağımsızlık savaşının ilk kıvılcımını yaktı.

Mustafa Kemal Paşa, yurdun dört bir yanına telgraflar yazarak işgale göz yumulamayacağını, ordunun silah bırakmaması gerektiğini ve yerel direnişlere başlanması gerektiğini vurguladı. Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisi yurtta büyük bir yankı uyandırdı. İzzet-i Şerefini kaybettiğini sanan binlerce vatansever Mustafa Kemal Paşa’nın sesiyle hayat buldu. Tekrardan bir mücadele vaktinin geldiği ama bu seferki mücadelenin her şeyden daha zor ve çetin olduğu gerçeğini bilerek yola koyuldular. İstanbul Hükümetine tepki telgrafları çekiliyor. Her şehrin meydanında mitingler düzenleniyor ve mücadele azmi tekrardan pekiştiriliyordu.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu hareketi İstanbul Hükümetinin onu İstanbul’a çağırmasına sebep oldu. Mustafa Kemal Paşa ret cevabı verdiğinde İstanbul Hükümetinin onu görevinden alacağını öğrenerek kendisi istifa etti. Nutuk’ta o anı şöyle anlatıyor. “Türk milletinin asaletinden doğan yüksek ve manevî kuvvete, millî kuvvete yani Türk milletine dayandığını ve ona güvenerek millî gaye için çalışacağını ilân etti. Müfettişlik görevinden ayrılması ve askerlikten istifası onu, sinesine sığındığı milleti nezdinde daha da yüceltti. Nitekim gerek askerî makamlar gerekse sivil kuruluşlar kendisine bağlılık göstererek, Mustafa Kemal Paşayı, bu mücadelenin vazgeçilmez lideri olarak gördüler.

Mustafa Kemal Paşa’nın ve vatanseverlerin hakkında Mustafa Sabri denilen alçak tarafından fetva verilen Padişah Vahdettin tarafından onaylanan idam fermanları yurdun dört bir yanına gönderiliyordu. Mustafa Kemal Paşa ise samimi vatanseverler ile Kongreler, toplantılar düzenleyerek yurdu kurtarmak için her türlü çareyi arıyordu.

Meclisi Ankara’da toplayarak artık Türk Milletinin iradesinin Ankara’da temsil edildiğini açıkladı. Türk Ordusunu ise artık daha çetin ve zorlu mücadeleler bekliyordu. Bin yıldır üzerinde yaşadığımız Anadolu toprağında Hilal, Haça yenilmesin diye Türklük bitti denilmesin diye Türk Ordusu, ecel ile gırtlak gırtlağa mücadele ediyordu. İzmir işgal edilmiş, Yunan Ordusu Ankara’ya yürümek istiyordu. Mustafa İsmet İnönü komutasındaki Türk Ordusu İnönü Muharebelerini kazanmış ve Türk Ordusunu yüreklendirmişti. Fakat devamında gelen Eskişehir Kütahya muharebesinde geri çekilmek zorunda kalan Türk Ordusu, Sakarya’nın doğusuna çekilmişti. Tam bu sırada Meclisteki tüm çatlak sesler hep bir ağızdan muhalefet kesilmişlerdi. Mustafa Kemal Atatürk tüm yetkinin kendisine verilmesini isteyerek ordunun başına geçti.

Sakarya Meydan Muharebesi için hazırlıklar sürerken İzmir’in işgali üzerine İzmir’den ayrılan genç bir Mülazım vardı. Adı Kemal’di! Kemal babasına söz vermişti. Düşmanı yurttan kovacak ve İzmir’e en önde girecekti!

Sakarya Savaşı tüm şiddetiyle cephede başladı. Mustafa Kemal Paşa savaş için Melhame’i Kübra yani kanlar gölü tabirini kullanıyordu. Çünkü Türk Ordusunun tek çıkar yolu düşmanı yenmekti. Yenilmek diye bir kelime yoktu. Ya Türk Ordusu Zafer Kazanacak Ya da yok olacaktı!

İşte bu sıralarda Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fermanını imzalayan, Kuvayi Milliye’ye karşı Kuvayı İnzibatiye birliklerini kurarak Köprülülü Hamdi Beyin şehit edilmesine neden olan, Mustafa Kemal, Mustafa İsmet ve Mustafa Fevzi için idam fermanları çıkararak iktidara sahip olan Padişah Vahdettin gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunmasının yanında böyle bir kader anında sarayında 5. Karısı ile zevk-ü sefa içinde evlenirken Türk Ordusu çorak Anadolu topraklarını kanları ile suluyordu.

İzmirli Mülazım Kemal ise Sakarya Savaşında süvari bölüğünde bir yıldırım misali at koşturuyor ve savaşıyordu. Arkadaşları ona çevikliğinden ve hızından dolayı Yıldırım lakabını takmışlardı. Yıldırım Kemal, 57. Tümen ile Denizli, Çal, Afyon ve Sakarya Muharebelerine katılarak büyük yararlılıklar gösterdi. Cesareti ve Yüreği bedeninden ve yaşından çok daha büyüktü. Son girdiği muharebede yaralanarak Konya’daki hastaneye götürüldü. Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın ordusu Allah’ın Türk’ten yana olduğunun bir canlı örneği idi artık. Yıldırım Kemal ise hastanede tedavi gördüğü vakit Büyük Taarruzun başlayacağını öğrendi. Hastanede duramazdı. Babasına söz vermişti. İzmir’e atının üstünde ilk o girecekti!

Hiç kimseye danışmadan ve haber vermeden hastaneden ansızın kaçtı. Yaya olarak 2 saat boyunca yürüdükten sonra Akşehir’in Ardıçlı köyüne varmayı başardı. Köyün muhtarından bir at temin ederek, Yıldırım Misali Afyon’a doğru atını sürdü. Cepheye ulaştığında Süvari Birliği Komutanı Fahrettin Paşa’nın bulunduğu çadıra gitti. Fahrettin Paşa’dan kendisinin en öndeki birliğe tayinini istedi. Fahrettin Paşa nedenini sorduğunda ise İzmir’e atının üstünde elinde kılıcıyla en önde gireceğine dair babasına söz verdiğini söyledi.

Fahrettin Paşa, Yıldırım Kemal’in emrine 30 asker vererek Sandıklı’da bulunan 2. Alay’a tayin etti. Yıldırım Kemal ve emrindeki askerler atlarını Sandıklı’ya sürdüler. Sandıklı’ya vardıklarında yeni görev tebliğ edildi. Küçükköy’de bulunan tren istasyonunun ele geçirilmesi!

Yıldırım Kemal ve emrindeki askerler süratle bölgeye vardıklarında, çatışma başladı. En sonunda göğüs göğüsse mücadele sırasında Yıldırım Kemal, askerleriyle birlikte kahramanca şehit düştü. Kemal’in şehit olduğu yeri yeni birlikler ele geçirerek Yunanları bertaraf etmeye başlarlar. Bozguna uğrayan Yunan birlikleri çekilmeye başlamışlardır bile.

Osmanlı’nın 1683 yılında Viyana önlerinde yenilmesiyle başlayan gerileme Sakarya’da Mustafa Kemal Paşa ve Türk Ordusu tarafından durdurularak artık Türk Ordusunun hiçbir yere gitmeyeceği ve karşı atağa geçtiği görülüyordu.

Yunanlar kaçıyordu…

Türk Süvarileri 9 Eylül günü İzmir’e girdiler. Yıldırım Kemal’in babasının gözleri oğlunu arıyordu. Yıldırım Kemal’in küçüklük fotoğrafını süvarilere göstererek oğlum Kemal’i gördünüz mü diye soruyordu…

Süvarilerin hepsi Kemal’i tanıyordu ve kimseden çıt çıkmıyordu. Kimse acı haberi babaya veremiyordu. Tam o sırada bir süvari çıkarak “Baba, ne soruyorsun? Biz hepimiz Yıldırımız, biz hepimiz Kemal’iz. Onun yerine bizi kucaklasana!” dedi. Asker olan babası Kemal’in şehit olduğunu anladı. Süvariler Kemal’in babasına kendi babaları gibi sarıldılar…

İşte böyle zorlu bir süreç sonrasında çağdaş ve medeni bir Türk Devleti ortaya çıktı. Tarih ise Vahdettin gibi, Damat Ferit gibi, Mustafa Sabri gibi, İskilipli Atıf gibi hainleri asla unutturmadı. Yüreği Yıldırım Kemal kadar olamayan, şahsi menfaatleri uğruna vatanı işgalcilere teslim edenlerin bugün destekleyicileri olabilir. Ama şu hiç unutulmasın! Bu ülkenin Yıldırım Kemal’leri asla bitmeyecektir!

Yorumlar