Osmanlı Devleti I. Cihan Harbine girdiğinde
savaşın başlangıç, yenilgi ve parçalanma safhalarında belirli fikir akımları
ortaya çıkmıştır. Savaşın başlangıcında Osmanlıcılık fikri Padişah ve
İttihatçılar tarafından desteklenirken cephelerden yenilgi haberleri gelmesiyle
birlikte Osmanlı Devleti fikrini bu sefer İslamcılığa çevirmişti. Fakat Osmanlı
Askerinin çekirge yiyerek Kabe’yi muhafazası sırasında Din Kardeşlerimiz olan
Arapların, İngilizler ile birlikte Osmanlı’ya saldırması İslamcılık fikrinin de
yok olmasına neden oldu. Osmanlı aydın ve bürokratlarının elinde tek bir fikir
kalmıştı… Türkçülük!
Türkçülük fikriyatı Yusuf Akçura, Ziya Gökalp
ve Mehmet Emin Yurdakul gibi kişilerin şiirleriyle, yazılarıyla çoktan yurdun
genç kesimini etkisi altına almıştı.
Bu sıralarda Türkçülük Fikrinin temsilcisi
olan Türk Ocaklarının fikir dergisi Türk Yurdunda birçok yazar ve fikir adamı
fikirlerini, görüşlerini ve akademik çalışmalarını burada ele alıyorlardı.
Bunlardan bir tanesi de Osmanlı’da Parvus Efendi idi lakabıyla bilinen
Helphand. Parvus Efendi, Yusuf Akçura’nın isteği ile Türk Yurdu dergisinde
yazılar kaleme aldı. Kendisi Rusya’da dünyaya gelmiş Yahudi bir ailenin çocuğu
idi. 20. Yüzyılın en entelektüel insanlarından olan Parvus Efendi Marksist
teoriyi öğrenmekle kalmamış Lenin tarafından değiştirilen ve daha sonraları
Troçkistlerin benimseyeceği “Sürekli Devrim” kavramını ortaya çıkarmıştır.
Parvus Efendi II. Meşrutiyet sonrası İttihat ve Terakki'nin iktisat
politikasını belirleyen kişilerden biri olur. Sonraları "milli
iktisat" adını alacak ve cumhuriyet döneminde de kısmen uygulanacak
tezlerin kurucusudur. Anlayacağınız Türkçülük fikriyatı Marksist öğretiden
faydalanmak istemiş ve faydalanmıştır.
Dönemin Türkçü önderlerinden Yusuf Akçura
Materyalizm’e nasıl yaklaşıyordu peki?
Karl Marx’ın tarihi maddeci görüşünden
etkilenen Akçura bunu şu şekilde açıklar: “Filozof Karl Marx iddia etti ki, her
bir tarihi devrede meydana gelen olguların sebeplerini o devrin ideolojisinde
değil, iktisadında, yani maddi süreçlerinde aramak lazımdır. Diğer tabirle
tarihi olguların esas etkenleri insanların fikrinde değil, onların hayatlarını
temine eden münasebetlerindedir. Her cemiyetin gerçek temeli iktisadiyatıdır.
Cemiyetin görülen diğer tecellerinin hepsi o temel üzerine kurulmuş katlardır.
‘İdeoloji’ de o katlardan birisidir.”
Akçura, Osmanlı’nın yıkılış safhasında İtilaf
Devletlerinin Osmanlı Toprakları üzerindeki sömürgeci fikirlerini görerek
savaşın Doğu Safhasının başlama nedenini Osmanlı Toprakları üzerinde yaşanacak
sömürgecilik olarak yorumluyordu. Ayrıca Akçura toprak ağalarına karşı verilen
mücadeleyi tam manasıyla destekliyor. Bunların devrim önünde birer engel
olduklarını söyleyerek Türk Milletinin Devletçi bir millet olduğunu şu sözlerle
açıklıyordu. “Türkler devletçi bir millettir. Zaten Türkler hayatın her
safhasında ferdi hareketten ziyade devletçe toplu halde ve düzenli olarak
harekete eğilimlidirler.”
“Maddecilik” fikrini reddetmeyen Akçura
“sınıf” kavramını da reddetmemiştir. Rusya ve Fransa’da aldığı eğitimin de
etkisiyle “tarihsel maddeci” analiz yöntemlerine başvuran Akçura; Türk milleti
içerisinde bulunan “sınıflar”ın karşılaştıkları sorunlara değinmiş ve “küçük
toprak sahibi köylüler”, “topraksız tarım işçileri”, “kentlerde çalışan küçük
zanaatkârlar” ve “gündelik ücretliler” gibi tasnifler yaparak Osmanlı
aydınlarının pek de alışık olmadığı terimlerle iktisat sorununu dile getirmiştir.
Akçura’da “halk” kavramı mezkûr sınıflarla birlikte “şehirde bulunan küçük
esnaf”ı da kapsamıştır. Ancak kendisinin “halk” kavramına yaptığı vurgu,
milliyetçi düşüncenin asıl taşıyıcı sınıfının milli burjuvazi olduğunu
düşüncesini değiştirmemiştir. İşin özü ve kısasında Akçura, Marx’ın her ne
kadar maddecilik noktasında aşırıya kaçmış olduğunu düşünse de, haklı
yönlerinin olduğunu belirtmektedir. Ayrıca tarihçiler ve siyaset adamları için
“materyalizmin”, “idealizmden” çok daha fazla gerçeğe yaklaşma biçimi olarak
değerlendirmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder