Nihal Atsız'ın KEMALİZM Eleştirisi

Milli Bilinç
H. Nihal Atsız'ı, Atatürk üzerinden vurmak isteyenlerin sürekli kullandıkları bir yazı olan “Milli Birlik” bilindiğinin aksine Mustafa Kemal'in şahsına, mücadelesine, devrimlerine değil. Milli Şef İsmet İnönü'nün kendi zamanını adlandırdığı Milli Birlik dönemine atıf yapmaktadır. 
Nihal Atsız zaten İsmet İnönü'yü eleştirmeyi genelde demokrat parti döneminde yapmıştır. Çünkü Milli Şef döneminde gerçekten büyük eziyetler görmüş. İhtilalci diye anılmış, geceleri Maltepe'de ki evinden Beyazıt amirliğine ifade verilmek üzere çağrılmış. Evinde bomba, silah saklanıldığı lanse edilmiştir.
Oysa Hüseyin Nihal Atsız evinde kökü mazide olan bir atiyi saklıyordu. Vatan, Millet, Bayrak sevgisiydi. Evet bu sevgi gerçekten Türk Milletinin en büyük silahıydı. Bunu 1071 yılında gördük. Alparslan Mısır'a giderken, haber gelir. Romen Diyojen komutasındaki Haçlı ordusu harekete geçmişti. Halep civarında olan Sultan piyadelerini bırakarak süvari birlikleri ile geri döndü. İki ordu Malazgirt ovasında karşı karşıya geldi. Alparslan cuma sabahı beyazlar içerisindeki kıyafetini giydi. Kefeni andıran bu kıyafet Türk Milletinin yüzyıllardır kullandığı parolanın fiziksel hale bürünmüş hali idi. "Ölürsem Şehit, Kalırsam Gazi"
Sultan Cuma namazında Fetih suresini okudu. Şehit olduğu yere gömülmesini emretti. Romen Diyojen ve Haçlılara karşı girişilen savaşta Alparslan'ın komutanlığında Türk Ordusu Anadolu'ya girişi engelleyen Malazgirt ovasından galibiyet ile ayrıldı.
Yüzyıllar sonra Sultan Yıldırım Bayezid, Niğbolu'da 13 Haçlı devletine karşı Türk'ün iman dolu çelikten yüreği ile aynı parolayı kullanarak Türk Düşmanlarını yendi.
Sultan Süleyman Türk'ün gücünü Mohaç ‘ta en kısa süren meydan muharebesi ile gösterdi.
Fakat gün geldi. Türk Milleti 3 Kıta'dan dönüp bir 850 yıl önce geldiği Anadolu coğrafyasına kadar çekildi. O gün bir adam çıktı. Boğazdan geçerken 50 kadar düşman gemisini görüp ağlayarak ne yapacağız? Diyen yaverine, merak etme asker. Geldikleri gibi giderler. Dedi.
Bu adam Türk Milletine bana güvenin dedi ve mücadeleye girişti. Parola Türk Milleti için bu sefer değişmişti. "YA İSTİKLAL YA ÖLÜM"
Mustafa Kemal nezdinde Türk Milleti yedi düvele kafa tutmuş, bir devlet kurmuş. Yeni devrimler gerçekleştirerek, Zümrüdüanka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuştu.
Bu devrimler gerçekleşirken İstanbul Askeri Tıbbiye ‘de bir öğrenci vardı. Hüseyin Nihal adlı bu talebe, zor şartları görmüştü. Dedeleri birer kahraman askerlerdi. Kendisi de onların izinden gidecekti. Fakat devrimlerin getirdiği sıkıntıları da yaşayacaktı. 1922 tarihinde okullarına gelen Millî Mücadele paşalarından Refet Bele "İdare aynı şekilde devam edecek, saltanat ve hilafet duracak" Demişti. Fakat Hüseyin Nihal 29 Ekim 1923 yılında tıbbiyeden işitilen bir takım fişek ve top sesleri işitmiş. Dışarıda bayram havasını hissetmişti. Cumhuriyet ilan edildiğini öğrendi. Padişah'ın kulu olmak için değil, Milletin kulu olmak için yeni bir anlayış ve devrim gerçekleştirilmişti.
Sonraları Türk Milliyetçiliğinin bir akarsu gibi oluk oluk aktığı, önüne geçmeye çalışan Emperyalist devletleri, düşünceleri yıkıp geçtiği bir zamanda bir Arap Komutanına selam vermediği için okuldan atıldı. Yılmadı. Yıkılmadı.
Zeki Velidi Togan'ın öğrencisi olarak öğrenim hayatına devam etti. Türk Milliyetçisi olup, Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında durarak yalakalık yapan, kripto Moskofçulara çattığı için yurdun her köşesine sürüldü.
Mustafa Kemal'e ve devrimlerine karşı şiirler yazan Sabahattin Ali dahi Mustafa Kemal'in yanında bulunan ve yalaklık ile o makamlara getirilmiş kişilere dayanarak şiirler yazıyordu.

Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hâlâ Hakk’a tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi belli der ene hâk dese,
Hâlâ taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?

Daha Sonraları Mustafa Kemal'den özür dileyerek kendisinin nasıl bir insan olduğunu Maarif vekilliğinden sormasını isteyerek aslında kimler tarafından güç aldığını ortaya çıkarmıştı.
Yalaka diye bahsettiklerimden birisi de Andımızın yazarı Reşit Galip idi. 1923 Mart'ında Mersin'de Başbuğ Mustafa Kemal'i dalkavukların yüceltme yarışına girdiği günlerde; "Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmenliğindir." dalkavukluğu ile dikkat çekmiş ve Ocak 1925'te meclise girmiştir.
Reşit Galip; memleketin mevcut tek üniversitesi olan, mali, idari ve ilmi özerkliğe sahip gerek ilim ve gerekse kabiliyet bakımından Avrupa’daki öğrenciler ile aynı seviyede öğrenciler yetiştiren bir üniversite olarak; bünyesinde tıptan mühendisliğe, edebiyattan ilahiyata kadar birçok fakülte barındıran Darülfünun-u Şahaneyi kapatmıştır.
Daha öncesinde ise Mehmed Fuad Köprülü'nün istifasına da sebep olacak Reşit Galip'in Türkçü düşmanlığının kısa hikayesi ise şöyledir.
1932 yılında 1. Türk tarih kongresinde Reşit Galip’in Zeki Veledi Togan aleyhindeki “Esefle ifade edeyim ki, Zeki Velidi Bey’in Darülfünundaki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma çok şükrediyorum.” diyerek aşağılamış, bu sözleri üzerine Reşit Galip’e sekiz arkadaşı ile birlikte Hüseyin Nihal Atsız; "Biz, Zeki Velidi'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" ifadesi ile bir protesto telgrafı çekmiştir.
Aynı şekilde Pertev Naili'nin aracılığı ile Hasan Ali Yücel ile tanışmıştı. Hasan Ali'de o dönem herkesin birer devrimci olup vekilliğe, bakanlığa, nezaret yönetimine getirildiği sırada konjonktürü iyi kullanarak ilerleyip gitmişti. Köprülüzade'ye karşı bir kindarlık besliyordu. İlmi yönden değil, gayri ilmi yönden beslediği. Daha sonraları ortaya çıkardığı "Türk Edebiyatına Farklı Bir Bakış" adlı çıkardığı kitapla ortaya çıkmıştı. Fakat kitapta o kadar yanlışlar vardı ki. Nihal Atsız "Ölür müsün? Öldürür müsün?" demişti. Bu yüzden hem hocası Köprülüzade'ye karşı kindarlık besleyen hem de yanlışlarına yüzüne vurmak istediği Hasan Ali'ye karşı Orkun'da yeni bir yazı kaleme aldı. Alaylı Alimler adlı yazısında Hasan Ali'nin tam tamına 18 tane yanlışı yüzüne vurmuştu. Hatta yeni Türk Devletinde filoloji profesörünün çıkmamasının sebebinin Hasan Ali'nin bilgisiz, yalakalık ile oraya gelen bir adam olmasına bağlamıştır.
İlk Çarpışmasını ise Nazım Hikmet'e karşı yaptı. Nazım Hikmet Burjuva Kemal dediği Gazi Mustafa Kemal'in ülkesine dönmüş, saldırılara geçmişti. Namık Kemal'e, Mehmet Emin'e saldırmış, hatta hıncını Türkleri seven, saygı gösteren bir isim olan Pierre Loti'ye bile Domuz Burjuvası diyerek eleştirilerde bulunmuştu.
Hatta ve hatta bu zat "Putları Yıkalım" yazısında Milli değerlere karşı bir savaş açmıştı. Milli değerleri bu dönemde savunacak bir isim bile çıkmamıştı. Daha yeni yeni olgunluk çağında olan Atsız aklın yaşta değil, başta olduğunu göstermek istercesine Nazım Hikmet'in açtığı savaşta Milli Değerleri korumak adına Milli Birlik diye adlandırılan Milli olmayan ama bir birliğin olduğu, hatta o birliğin komünistleri karma birliği olduğu bir dönemde savaşa tutuşmuştu.
Atsız kendi tabiri ile kızıl çomara darbe vurmak adına " Komünist Don Kişot- Burjuva Nazım Hikmetof Yoldaşa" adlı broşür ile karşılık vermişti. Nihal Atsız o dönem en iyi kitabın 1000 basım yaptığını söylüyordu. Kendisi ise maddi yetersizlikten 500 basım yapmıştı ve bu basım sadece bir gün içerisinde tükenmişti. Yeni baskıyı maddi kazanç amacıyla yaptığı düşünülmesin diyerek kabul etmedi. Kendi deyimi ile romantik bir küçük çocuktu o zamanlar.
Nihal Atsız'ın çıkardığı dergiler, yayımladığı yazılar yüzünden büyük bir ıstırabın habercisi olan 3 Mayıs 1944 tarihine kadar gidildi.
Nihal Atsız, Eğitim Bakanlığı içerisine sızmış olan Komünistlerin bir an önce bu kurumlar içerisinden çıkarılmasını istedi.
Türk’üz, Türkçüyüz diye nutuk atan Şükrü Saraçoğlu’na açık mektup yayınladı. Ne olduysa bu mektuptan sonra oldu. Sabahattin Ali'yi eleştiri yağmurunu tutan Atsız, Falih Rıfkı ve Hasan Ali'nin kışkırtması ile Sabahattin Ali tarafından dava edildi. Fakat Atsız'a bu mektup yüzünden methiyeler diziliyor, tebrik mektupları yağıyor. Sanki bir yerlerde bunları dillendirmek isteyen fakat sesini çıkaramayan Türk Milliyetçileri şahlanmıştı. İlk olarak dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel komünistlerin koruyuculuğunu yaptığı için saldırıya geçerek. Nihal Atsız'ın, Naziler ‘den para aldığını hükümeti yıkmak istediğini söyledi. Dava bir anda Irkçılık- Turancılık davasına dönüşmüştü. Nazi Almayasının SSCB karşısında yenilgiler alması üzerine Türkiye'de öz evlatlarına dış mihraklara gösteriş olsun diye idam sehpasına çıkarmak istiyordu. Türk Milletinin harsıyla yoğrulmuş ve ortaya çıkarak bu vatana kalemiyle, silahıyla hizmet edenler tutuklanmaya başlamıştı. H. Nihal Atsız, Namık Kemal Orkun, Zeki Velidi, Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar, Heybetullah İtil toplamı 14 kişi çok sevdiği vatanında ihanetten suçlanıyordu. İhanetleri Turancı olmak idi.
Nihal Atsız, hükümet tarafından özellikle seçilen savcı Kazım Alöç'ü yerin dibine sokup çıkardıktan sonra savunmasında son olarak şunları söyledi.
Türkçüyüm. Türkçülük milliyetçiliktir. Irkçılık ve Turancılık da bunun şümulüne dahildir. Memleket ya bu iki temel üzerinde yükselecek veya yıkılacaktır. Irkçılık ve Turancılık Anayasaya aykırı değildir. Ceza Kanun’unda sarahatle suç olduğu yazılmayan bir hareketten dolayı kimse suçlandırılamaz. Devlet de icraatıyla ırkçı, Hatay'ı ilhak etmekle de Turancıdır.
Fakat yanılmaz hâkim olan zaman yani tarih, hepimiz hakkında en adil kararı verecek, ırkçı ve Turancı olduğum için mahkûm olursam bu mahkumluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir.
Atsız Turancı olduğu için büyük işkenceler ve zulümler altında ezdirildi. Vatanını canından çok seven Atsız vatansızlar tarafından 4 yıl, 30 ay, 15 gün ağır hapse mahkûm edildi.
TÜRK IRKI SAĞ OLSUN!
Nihal Atsız'ın, Kemalizm'i eleştirirken kastettiği kişi Gazi Mustafa Atatürk değil, Milli Şef İsmet İnönü'dür. "Kemalizm'in ne olduğunu 1944'te gördük" derken de bu kastedilmiştir.

Yorumlar

  1. Nihal Atsız’ın 1 aralık 1950 orkun dergisi 9. Sayısında ‘ Türkiye cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur. 1923-1950 çağı gayrı meşru ve müstebit bir diktatörlük zamanıdır. Diktatörlüğü yapan Halk Partisi, bilhassa onun ileri gelenleridir’ demesiyle Atatürk’ün önderlik zamanınıda kastetmemiş midir ?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder